Önemli bir açığı, bir ihtiyacı, ülkedeki binlerce boks severi memnun edecek bir blog oluşturmak değil amaç. Herşey 1 yıl kadar önce, ülkenin önemli başarılara imza atamamış bir boksör eskisi olan sevgili dostum Serhat (misterno) ile düzenli ve düzeyli boks sohbetleri yapmamız ile başladı. Önce, spor kanallarından birinde neden bir boks programı yapmıyoruz dedik birbirimize, alkolün de etkisi ile. Yine aynı etki bizi -daha çok beni- ntvspor' a bir mail göndermeye itti. İtmez olaydı.. Cevap alamadık. Hemen vazgeçtik. 'E o zaman ben de blog yapayım' dedim kendime bir gün çay içerken ve bugünlere kadar geldik. Ha nereye mi geldik, daha bir yere gelmedik çünkü şu an çalıştığım yerden youtube a falan giremiyorum. Dolayısı ile 2 video koyayım desem, yok, imkansız. Eee, Serhat zaten teknoloji fakiri - zaten tek zenginliği gönül zenginliği-. O zaman mesai biter bitmez, sabah eve gidince ilk işim, duş dahi almadan, son Vitali-Sol(s)is maçı hakkında ilk yazıyı yazmak olacak. Şimdilik sizleri blogumuzun dolu dolu içeriği ile başbaşa bırakıyorum. Hadi görüşürüz..
'Neredeyim bilmiyorum/Her taraf sisler içinde/Ateşim yok yanıyorum/İhtimaller denizinde' Memleketin en müstesna Rock gruplarından Yüksek Sadakat' e ait bu güfte ile bahsi geçen denizde uzun ve zorlu parkur yüzüşünü gerçekleştirmeye en yakın sporcumuzun 3. raundun sonunda bana hissettirdikleri ne yazık ki benzer. Muhtemelen yerden kalkmaya çalışırken Avni Yıldırım da buna benzer şeyler hissetmiştir. Yıllar yılı profesyonel boks arenasında sayıları bir elin parmağını geçmeyecek Türk boksör, bizleri bu denizden karaya ulaşma ve hatta çıktıkları karada bir yaşam formu oluşturma konusunda heyecanlandırdı. Yaşam formundan kastım, anlaşılacağı üzere, bu büyük arenada söz sahibi olacak yeni boksörler, antrenörler, organizatörler, tesisler ve hatta turnuvalar çıkarabilmekti. Ama olmadı. Temel boks becerilerini farklı kuşaklarda göç ettikleri Avrupa ülkelerinde edinen Türk ailelerinin çocukları ve onların elde ettiği başarılar şüphesiz guru...
Yorumlar
Yorum Gönder